Kamu milyarlarca TL'lik tüketimin terbiye edici gücünü niçin kullanmıyor?
Zaman zaman bu köşede tüketimin gücünden bahsettiğimiz olmuştur. Ancak, bir mum yakarak ortalığı aydınlatma yerine karanlığa sövme tercih sebebi haline gelince tüketimin gücü anlaşılamıyor. Halbuki tüketimin (talebin) dize getiremeyeceği hiçbir güç yoktur. Nitekim zaman içerisinde bizi kızdıran ülke mallarına boykot uyguladığımız olmuş, ancak bu durum saman alevi gibi kısa süreli olduğu için etkili olamamıştır.
Bu bağlamda, devletin cesameti dikkate alındığında en büyük tedarikçi olduğu açıkça görülecek ve tüketimden kaynaklanan güç kendini gösterecektir. Bugünkü yazımızda bu konuyu açıklamaya çalışacağız.
2011 yılında Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu fitili ateşledi
Devletin işleyiş sistemi her zaman hantaldır ve bazı yazarlar tarafından devlet zorunlu kötülük olarak da ifade edilir. Bazen devlet içerisinde sağ cepte kaybolanın sol cepte arandığına sıklıkla şahit olunmaktadır. Devletin her halükarda en büyük tedarikçi olduğu belirli zamanlarda büyük harflerle gündeme getirilir, ancak iş eyleme gelince büyük harfler birden küçülür, aslan bürokratlar beton kesilir ve kimse de bunlara hesap sor(a)maz.
2011 yılında Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN'ın başkanlığında yapılan Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu'nun 23. toplantısında, bu konuda önemli kararlar alındığını görüyoruz. Kararların ne kadarının hayata geçtiğini bilmiyoruz ama kararların kamu talebinin terbiye edici gücünün farkına varıldığı görülüyor.
Kamu Alımlarının ve Kullanım Hakkı Tahsislerinin Yeniliği, Yerlileşmeyi ve Teknoloji Transferini Teşvik Edecek şekilde İyileştirilmesi [2011/106] başlıklı bu kararda, kamu tüketiminin sihirli gücü açıkça görülmektedir. Bu kararda şu ifadelere yer verildiği görülüyor; Kamu alımları, dünyada çok sayıda ülkede olduğu gibi Türkiye'de de önemli hacimlere ulaşmaktadır.
2010 yılında sadece Kamu İhale Kanunu kapsamındaki alımların toplam tutarının yaklaşık 54 milyar TL'ye ulaştığı bilinmektedir. Bu denli önemli bir alım gücüne sahip olan kamunun, bu alımları kapsamında yerli Ar-Ge ve yeniliği teşvik etmesi ülkemiz için stratejik bir fırsat teşkil etmektedir.
Ulusal Bilim, Teknoloji ve Yenilik Stratejisi (UBTYS) 2011-2016 içerisinde de “Kamu tedarik yönetim sisteminin Ar-Ge ve yenilik unsurlarını içerecek şekilde iyileştirilmesi” stratejisi yer almaktadır.
Ayrıca, ülkemizin ödemeler dengesine ilişkin makroekonomik politikaları kapsamında 2012 yılı programında özellikle kamu alımlarında yerli ürünlerin tercih edilmesinin sağlanacağı belirtilmektedir. Ülkemizdeki mevcut durumda, kamunun mal alımlarına ilişkin hükümler Kamu İhale Kanunu altında yer almaktadır.
Kamu İhale Kanunu, 63. maddesindeki %15 şartı hariç, yerli sanayinin tercih edilmesine yönelik herhangi bir hüküm içermemektedir. 63. maddesi ise, yerli sanayiyi geliştirmede önemli bir katkı veya yerli Ar-Ge ve yenilik beklentisi sağlamamaktadır. Diğer yandan, mevzuattan kaynaklanan ciddi bir zorunluluk olmadıkça, kamu alımlarında hizmet özelindeki ihtiyaçlar ön planda tutulduğu için bunun ötesinde yerli sanayi üzerindeki etkisinin yeterince gözetilmediği görülmektedir.
Görüleceği üzere, sorun ve kaynağı bilinmektedir ama eyleme geçmede ciddi sıkıntılar yaşanmaktadır ya da gizli bir el barikatlar oluşturmaktadır.
2013 Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu kararı niçin uygulanmıyor?
Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu 2013 yılında daha stratejik bir karara imza atılıyor. Bu karar özünde hem ciddi bir tasarruf sağlayacak hem de kamunun terbiye edici özelliği ön plana çıkıyor. Sorulması gereken husus bu kararların niçin uygulanmadığıdır.
Bu kararda her kamu kurumunun kullanmak zorunda olduğu ama ayrı ayrı alındığı için ciddi kaynak israfı oluşturan paket programlar gözler önüne seriliyor. Bu kararda aynen şu ifadelere yer veriliyor; Kamu kurumlarının ihtiyaç duydukları paket program çözümlerine ilişkin envanterin oluşturulmasına, toplu satın alma yapılabilmesi için teknik, hukuki, idari ve uygulama modelinin geliştirilmesine ve BTYK'nın 26. toplantısına sunulmasına karar verilmiştir.
Ülkemizdeki kamu kurum ve kuruluşlarının teknolojik altyapılarını kurmuş oldukları ve birçok yazılımı yaygın bir şekilde kullandıkları görülmektedir.
Tercih edilen yazılımlara bakıldığında ise her kurumda benzer özellikte birçok yazılımın kullanıldığı dikkat çekmektedir. Özellikle kamu kurumlarında, paket programlar (örneğin; ofis, veri tabanı ve transfer yazılımları) ile ortak sistemler (örneğin; Elektronik Belge Yönetimi Sistemi, Hizmet İçi Eğitim Sistemi, Demirbaş Yönetim Sistemi, yerel yönetimler için Coğrafi Bilgi Sistemleri) mükerrer yatırıma en çok ortam oluşturan yazılım çözümleri olarak öne çıkmaktadır.
Bunların tedariki her kurum tarafından ayrı ayrı yapıldığında (toplu olarak satın almamaktan kaynaklı) maliyetler artmaktadır. Kurumların yazılım çözümlerine ilişkin ihtiyaçlarını ortaya koyan envanterin oluşturulması ve toplu alım modelinin geliştirilmesi ile mükerrer yatırımların engellenebileceği, ayrıca paket programların daha düşük maliyetle alınabileceği değerlendirilmektedir.
Bu kararlara itiraz edecek babayiğit olacağını düşünemiyoruz. Çünkü, pek çok kamu kurumu aynı yazılımları kullanıyor ve bu yazılımlar yabancı menşeili. Aynı zamanda bu yazılımlar kurumlar tarafından ayrı ayrı satın alınıyor. Devletin büyük bir alıcı olarak satıcı karşısına tek alıcı olarak çıkmasının oluşturduğu gücü düşünebiliyor musunuz? Hem bu yöntemle ülke lehine lobi faaliyetlerinde bulunacak gönüllü kuruluşlar oluşturulabilir hem de ciddi tasarruflar sağlanabilir. Bu pazardan pay kapmak isteyen kuruluşların, gönüllü olarak ülke lehine neler yapabileceklerini hayal bile edemezsiniz.
Sonuç olarak bu kadar basit yöntemlerle böyle bir gücü ülke lehine kullanmaya kanuni engel mi var? Peki DMO niçin kuruldu? İşte bizim temel sorunumuz, çok basit yöntemlerle çok ciddi sonuçlar alabilmek yerine hem sıkıntılı hem de israf yöntemlerini kullanma yönteminde ısrarlı olmamızdır. Peki bunca yıl geçmesine rağmen en küçük bir adım dahi atmayanlar hakkında hiçbir işlem yapılmayacak mı? Başbakanın başkanlığında oluşturulan kurul tarafından alınan kararlar havada mı kalacak? Haydi hep birlikte karanlığa sövme yöntemi yerine mum yakma yöntemini deneyelim. Biz karanlıkta kaldık, bari çocuklarımız aydınlığa çıksın.
Konular
- Görevde yükselmelerde mülakatın etkisi azaltılmalı!
- Yer değişikliği talebi reddedilen engelli memura iyi haber
- Atamaları geciken doktorlarla ilgili son durum
- Bilirkişilere ödenecek ücretler belli oldu
- Disiplin soruşturması kapsamında gönderilen savunma davetiyesi neleri içermeli?
- Hangi kurumlar kapatılacak?
- Zeytinlik alanda endüstriyel atık depolama tesisi kurulabilir mi?
- Başkasının yerine sınava girmek dolandırıcılık sayılıyor mu?
- Seçimde görev alacakların ücretleri belli oldu!
- Sözleşmeli personelin yıllık izni gelecek yıla aktarılır mı?
- İçişleri GY ve unvan değişikliği giriş belgeleri yayımladı
- Vekil adayları sabıka kayıtlarını e-Devlet üzerinden alabiliyor mu?
- Devlette de CEO dönemi başlıyor
- Belediye şirketleri özel güvenlik hizmetlerini nasıl sunacak?
- Duruşmaya katılmayanın temyiz hakkı olur mu?
- Duruşmaya katılmayanın temyiz hakkı olur mu?
- Yaz saati uygulaması başladı mı? Saatler ileri alınacak mı?
- Sendika üyeliğinden ayrılan toplu sözleşme ikramiyesini geri öder mi?
- Belediye şirketlerine yeni personel alımı nasıl olacak?
- Kaymakamlara diksiyon ve güzel konuşma eğitimi
- İstifa sonrası dönüşlerde kurumların takdir hakkı var mıdır?
- Sözleşmeli personelin çalışma ile ücret sınırları belirlendi
- Maaşına her haciz gelene disiplin cezası verilir mi?
- Memurlara bayram ikramiyesi verilecek mi?
- Öğretmenler sözleşmeli olarak atanacak
- Yurt dışında görevli kamu personelinin izinleri durduruldu
- Kamuda devrim niteliğinde değişiklikler
- Biyologların ek özel hizmet tazminatına dair görüş
- Yerleşim yeri değişikliği için son tarih ne zaman?
- Seçmen sorgulama mobil uygulama indir