AYM'den 'yöneticiyi görevden alma' maddesine iptal



Anayasa Mahkemesi, atama, görevden alma, yer değiştirme, görev ve unvan değişikliğine karşı açtığı davayı kazanan kamu görevlilerinin dava konusu kadronun boş olması halinde bu kadroya, boş olmaması halinde ise uygun başka bir kadroya atanmasını düzenleyen kanun hükmünü iptal etti.

CHP'nin 6526 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un bazı hükümlerinin iptali ve yürürlüğünün durdurulması talebiyle yaptığı başvuruyu esastan görüşen Yüksek Mahkeme, Kanun'daki söz konusu hükmü iptal ederken, diğer iptal taleplerini ise reddetti.

Anayasa Mahkemesinin gerekçeli kararı, Resmi Gazete'de yayımlandı.

Kararda, iptali istenen hükümde, kamu görevlileri hakkındaki atama, görevden alma, yer değiştirme, görev ve unvan değişikliği işlemlerinin iptaline ilişkin mahkeme kararlarının gereğinin, dava konusu kadronun boş olması halinde bu kadroya, boş olmaması halinde ise aynı kurumda kazanılmış hak aylık derecesine uygun başka bir kadroya atanmak suretiyle yerine getirileceğinin düzenlendiği aktarıldı.

Hukuk devleti ilkesine atıfta bulunulan kararda, bu ilkenin gerçekleşmesi için idarenin yargı kararlarına uyması ve bu kararların gereklerine göre işlem ya da eylemde bulunması gerektiği vurgulandı.

Kararda, "İdarenin, yargı kararlarını uygulamaması durumunda hukuk devleti ilkesinin varlığından söz edilemez" ifadesine yer verildi.

Anayasa'nın 138. maddesine göre de yasama ve yürütme organlarıyla idarenin, mahkeme kararlarına uymak zorunda olduğuna işaret edilen kararda, bu organların ve idarenin, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremeyeceği ve bunların yerine getirilmesini geciktiremeyeceği kaydedildi.

Kararda, idarenin yargı kararlarını uygulayıp uygulamama konusunda takdir yetkisinin bulunmadığı, yargı kararlarını uygulamayı herhangi bir koşula da bağlayamayacağı aktarıldı.

İdarenin, iptal kararının gereğine göre yeni işlem yapmak ve iptal edilen işlemden doğan sonuçları ortadan kaldırmakla görevli olduğu belirtilen kararda, şu değerlendirmelere yer verildi:

"Kuşkusuz, ilgililerin atama ve benzeri işlemlere karşı dava açmalarının nedeni, tesis edilen işlemin hukuka aykırı olduğunu ileri sürmek ve yargı kararıyla dava konusu işlemin hukuka aykırılığının tespiti halinde önceki görevlerine dönebilmektir. Oysa itiraz konusu kurallarla yargı kararlarının uygulanması, kadronun boş olması koşuluna bağlanmıştır. Uygulamada ise söz konusu kadroların boş bırakılmama, bu kadroların söz konusu işlemler sonrası diğer kamu görevlileriyle doldurulma ihtimali çok yüksektir. Bu durumda yargı kararıyla dava konusu işlemin hukuka aykırılığı tespit edilmiş olsa bile kadro boş olmadığından bu karar uygulanamayacaktır. Dolayısıyla yargı kararlarının uygulanmasının bu şekilde kadronun boş olması koşuluna bağlanmış olması hak arama özgürlüğünü etkisiz hale getiren ölçüsüz bir sınırlamadır."

Kararda bu hükmün iptal edilmesi nedeniyle, aynı kanun maddesinde yer alan, "eski kadro ile atanılan yeni kadro arasında mali haklar bakımından fark bulunması durumunda, bu farkın 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 91. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen usul ve esaslar çerçevesinde ödenmesini" düzenleyen hükmün de uygulama kabiliyeti kalmadığı gerekçesiyle iptal edildiği vurgulandı.

- İptal istemi reddedilen hükümler

Bu arada, Yüksek Mahkeme, Ceza Muhakemesi Kanunu'ndaki (CMK), hak ve alacaklara el koyma, iletişimin denetlenmesi, gizli soruşturmacı görevlendirilmesi, teknik araçlarla izlemeye ilişkin bazı hükümlere yönelik iptal taleplerini ise reddetti.

Buna göre, Anayasa Mahkemesi, soruşturma veya kovuşturma konusu suçun işlendiğine dair somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebebi bulunan hallerde, şüpheli veya sanığa ait taşınmaz, hak, alacak ve diğer mal varlığı değerlerine el koyma işleminin yapılabileceği suçlar kapsamından, "suç işlemek amacıyla örgüt kurma" suçunun çıkarılmasını Anayasa'ya aykırı bulmadı.

Kararda, kanun koyucunun, Anayasa'nın temel ilkelerine bağlı kalmak koşuluyla soruşturma ve yargılamaya ilişkin hangi yöntemlerin uygulanacağı, toplumda belli eylemlerin suç sayılıp sayılmaması, suç sayıldıkları takdirde hangi çeşit ve ölçülerdeki ceza yaptırımlarıyla karşılanmaları gerektiği, hangi hal ve hareketlerin ağırlaştırıcı ya da hafifletici öğe kabul edileceği gibi konularda takdir yetkisine sahip olduğu vurgulandı.

İtiraz konusu kuralın yer aldığı madde gerekçesinde, el koyma tedbirinin hangi suçlar bakımından uygulanacağının açıkça belirtildiğine işaret edilen kararda, kanun koyucunun, bu konuda sahip olduğu takdir yetkisi kapsamında uygulamadaki sıkıntıları gidermeye yönelik suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçunu, el koyma tedbirinin uygulanacağı suçlar arasından çıkardığının anlaşıldığı aktarıldı.

Kararda, "Suç ve suçlulukla mücadele amacıyla ceza ve ceza muhakemesi alanında sistem tercihinde bulunan kanun koyucunun, maddi gerçeğin hukuka uygun olarak ortaya çıkarılmasını sağlamak için düzenlediği dava konusu kuralın, hukukun temel ilkeleri gözetildiğinde Anayasa'nın 2. maddesine aykırı bir yönü yoktur, iptal talebinin reddi gerekir" değerlendirmesinde bulunuldu.

Yüksek Mahkeme, el koyma tedbirine ağır ceza mahkemelerince oy birliğiyle karar verilmesini düzenleyen hükmü de Anayasa'ya uygun buldu.

Kararda, söz konusu hükmün, kanun koyucunun mahkemelerin kuruluşu, görev, yetki ve yargılama usullerini belirleme yetkisi kapsamında olduğu belirtildi.

Bu tedbirin, mülkiyet hakkı ve kişilerin ekonomik gelişiminin ağır biçimde ihlaline açık olduğu vurgulanan kararda, düzenlemenin, el koyma tedbirine yönelik taleplerin daha iyi araştırılmasını sağlamayı amaçladığı ifade edildi.

Ayrıca, kararda söz konusu tedbirin uygulanmasının toplumsal yansıması ve etkilerinin diğer koruma tedbirlerinden daha büyük ve uzun süreli olma ihtimalinin, bu tedbir kararının alınması bakımından ayrı usulün öngörülmesini gerektirdiği, bu nedenle hukuk devleti ilkesine aykırı yönü bulunmadığı bildirildi.

- İletişimin denetlenmesi

İletişimin denetlenmesi tedbirlerine ağır ceza mahkemelerince oybirliğiyle karar verilmesini düzenleyen kanun hükmü de Anayasa'ya aykırı bulunmadı.

İtiraz konusu kuralla iletişimin dinlenmesi tedbirine karar verilebilmesinin, suç işlendiğine ilişkin somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığına bağlandığı anlatılan kararda, bu tedbirin gereksiz uygulanması bir yana, kamuoyunda böyle bir algının yerleşmesinin dahi kişilerin kendilerini özgür hissetmemeleri ve diğer bireylerle rahatlıkla iletişim kurmaktan çekinmeleri için yeterli olduğu belirtildi.

Kararda, "Uygulamanın, özel hayatın gizliliğinin ve haberleşme özgürlüğünün daha etkin korunmasını amaçladığı dikkate alındığında, yargılamanın en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması ilkesine ve hak arama özgürlüğünün kullanılmasına engel olduğu söylenemez" ifadesine yer verildi.

Yüksek Mahkeme, iletişimin denetlenmesi tedbirine ilişkin söz konusu kimlik bilgilerinin taleple birlikte sunulmasını öngören düzenlemenin de Anayasa'ya aykırı olmadığına hükmetti.

Kararda, düzenlemenin suçla ilgisi olmayan başka kişilerin iletişiminin dinlenmesi ve kayda alınmasının önüne geçilmesinin amaçlandığı, bu yönüyle hukuk güvenliği, özel hayatın gizliliği ve haberleşme özgürlüğünü koruma altına almaya yönelik olduğu, Anayasa'ya aykırı yön taşımadığı kaydedildi.

Konular